Dot-Com Balonundan GenAI Dalgasına: Güç Hâlâ Tüketicilerin Elinde
- Yusuf Öç
- 10 Eyl
- 3 dakikada okunur
Geçtiğimiz günlerde çarpıcı bir istatistikle karşılaştım: MIT’in yakın tarihli bir araştırmasına göre üretken yapay zekâ uygulamalarının yüzde 95’inden fazlası anlamlı sonuçlar sunmakta başarısız oluyor (1). İlk bakışta, sektöre akan büyük yatırımlar ve yaratılan devasa beklenti düşünüldüğünde bu şaşırtıcı görünebilir (2). Ancak bu durum bana hemen 2000’li yılların başındaki dot-com balonunu hatırlattı.
O dönemde de internet parlak fikirlerle doluydu. Webvan gibi şirketler aynı gün market teslimatı vaat ediyor, Kozmo.com ise ürünleri birkaç saat içinde ulaştırmayı hedefliyordu. Bu fikirler yanlış değildi, sadece tüketicileri memnun etmek için fazla erkendi. Aradan yirmi yıl geçti ve bugün Deliveroo, Getir veya Instacart gibi örneklerle bu fikirlerin mirasçılarının başarılı olduğunu görüyoruz. Yani başarısızlık fikirde değil, tüketicilerin hazır oluş seviyesinde ve onlara nasıl sunulduğundaydı.
Bence aynı durum günümüzün üretken yapay zekâ dünyası için de geçerli.

Tüketicilerin seviyesi ve ürünlerin hedefi arasındaki fark
Çoğu GenAI aracının başarısız olmasının nedeni yenilikten yoksun olmaları değil. Asıl neden, tüketicilerin henüz hazır olmaması. En çok bilinen platformlar — ChatGPT, MidJourney veya Claude — bile hâlâ ana akım kullanıcılar tarafından tam anlamı ile kullanılmıyor. Hele orta ve ileri yaş gruplarında kullanım baya düşük. Pek çok kişi dik öğrenme eğrisinden dolayı zorlanıyor, bilişsel aşırı yüklenme yaşıyor (beynin aynı anda çok fazla bilgiyi işleme kapasitesinin sınırlı olması), ya da her gün birden fazla yeni uygulamayla uğraşmak istemiyor.
Bu da uzun vadede sadece birkaç yapay zekâ ürününün hayatta kalacağı anlamına geliyor — tıpkı dot-com çöküşünden sonra gördüğümüz gibi. Tüketiciler, kendiliğinden şu özelliklere sahip araçlara yönelecek: sezgisel (herhangi bir eğitim almadan kolayca kullanılabilir), tanıdık (zaten bildiklerine benzer) ve kesintisiz entegre (günlük rutinlerine gömülü, ekstra değişim gerektirmeyen).
Bu durum, Diffusion of Innovation (Everett Rogers’ın yeni fikirlerin benimsenme aşamalarıyla zaman içinde yayıldığını öne süren teorisi) ve Ürün Yaşam Döngüsü (ürünlerin tanıtıldığı, büyüdüğü, olgunlaştığı ve yenilikle desteklenmezse zamanla gerilediği fikri) ile yakından örtüşüyor.
Burada, aynı nedenlerden dolayı başarısız olmuş iyi teknoloji ürünlerine dair ek örnekleri anlattığım bir MBA dersindeki videomu izleyebilirsiniz.
Girişimcilik Miyopluğundan Kaçınmak
Bazen şirketler benim “girişimcilik miyopluğu” dediğim bir tuzağa düşerler: kendi ürünlerine öyle âşık olurlar ki kullanıcı bakış açısını unuturlar. Özelliklere ve teknolojiye takılıp kalırlar, ancak tüketicilerin aynı tutkuyu paylaşmadığını gözden kaçırırlar. “Girişimcilik miyopluğu” yaygın kullanılan resmi bir terim olmasa da, Harvard profesörü Theodore Levitt’in 1960’ta ortaya attığı “pazarlama miyopluğu” kavramına çok benzer. Pazarlama miyopluğu, işletmelerin ürünlerine gereğinden fazla odaklanıp müşterilerin gerçekten ne istediğini göz ardı etmesi anlamına gelir ve bu hata günümüzde hâlâ sıkça yapılmaktadır.
Bu tür miyopluğa sahip işletmeler tüm zamanlarını özellikleri ve teknolojiyi parlatmaya harcar, fakat çoğu insanın meşgul, dikkatinin dağınık ve odak süresinin kısa olduğunu fark etmezler. İnsanlar karmaşık ya da tanıdık olmayan bir şeyi öğrenmek veya benimsemek için ekstra çaba göstermeyeceklerdir.
Başarıya giden temel prensipler değişmedi: hâlâ tüketici davranışını anlamanız, sezgisel tasarım sunmanız ve etkili pazarlama yapmanız gerekiyor. Her şey sizin “cool” bulduğunuz şeylerden değil, kullanıcılarınızdan başlar.
Klişe bir örnek olacak ama son zamanlardaki nerdeyse tüm Apple ürünlerini buna örnek gösterebiliriz. Mesela Apple’ın iPod’u ile erken dönem MP3 çalar rakipleri arasındaki mücadele. iPod’dan önce piyasada zaten birçok MP3 çalar vardı. Hatta bazıları daha fazla özelliğe ve daha iyi teknik donanıma sahipti. Ancak Apple basitliğe odaklandı: kaydırma çarkı, sade tasarım ve “Cebinizde 1.000 şarkı” sloganı. İlk değildi, ama kullanımı en kolay olandı, işte bu yüzden kazandı. Ben bu dersi kendi girişimlerimden birinde bizzat öğrendim. Sağlık ve wellness sektöründe fitness eğitmenleri ve diyetisyenler için bir dijital pazarlama platformu geliştirmiştim. Fikir güçlüydü, fakat ürün kullanıcılar için çok karmaşıktı. Eğitmenlerin ve diyetisyenlerin ne zamanları vardı ne de teknik arka planları; dolayısıyla ürünü çözemediler ve benim beklediğim gibi benimseme gerçekleşmedi. Başarısız olan fikir değildi, hedeflediğim kitle için ürünü yeterince basit ve sezgisel hale getirmemiş olmamdı.
Stratejik Çıkarımlar
İzole bir çözüm geliştirmeyin: Yeni bir bağımsız GenAI uygulaması çıkarmak yerine, yapay zekâyı insanların zaten kullandığı ve sevdiği araçların içine nasıl entegre edebileceğinizi düşünün.
Basit tutun. Anlaması ve kullanması kolay hale getirin, sürtünmeyi en aza indirin, uzun ve can sıkıcı kayıt veya eğitim süreçlerinden kaçının.
Buluş değil, benimsenmeye odaklanın. Yenilik, ancak gerçekten kullanıldığında anlamlıdır. Ürünlerin başarılı olabilmesi için kullanılabilir, erişilebilir ve gerçekten faydalı olması gerekir.
Consumer Behavior: Building Market Strategy kitabının eş yazarı olarak,(Amazon'da bulabilirsiniz), bu tam olarak benim uzmanlık alanım. Eğer siz ya da şirketiniz yapay zekâ destekli ürünleri tasarlama, piyasaya sürme veya ölçeklendirme konusunda çalışıyorsanız, atölyeler, danışmanlık veya strateji oturumlarla destek vermekten memnuniyet duyarım.
Tarihten çıkan ders nettir: Teknoloji fikirler kötü olduğu için başarısız olmaz; tüketiciler buna hazır olmadığında başarısız olur. GenAI dalgasının kazananları, neyin mümkün olduğuna değil, neyin kullanılabilir ve arzu edilir olduğuna odaklananlar olacaktır.



Yorumlar